İnsanlık olarak bizler asırlardır sanayi devrimi ile bütünleştik. Üretilen ürünün geliştirme esnasında daha yoğun olarak işlevini baz aldık. Oysa işlevinin yanında fark yaratan, o ürünün tercih edilmesini sağlayan başkaca unsurlar daha vardı.
Ürünü kullananların deneyim ettiği duyguları, sahip olmanın verdiği haz gibi bizzat işlevi ile alakası olmayan ama ürünün tercih edilmesindeki temel sebep olan diğer özellikleri gibi… Yani ürün veya hizmetlerin yaratıcı tarafları ve kreatif tamamlayıcıları… Biz aslında şu an, üzerinde sadece cihazı açmaya ve sesini ayarlamaya yarayan tuşlardan başka hiçbir tuşu olmayan bir telefon satın almıyoruz. Bizler o ürünlere atfedilmiş deneyimi satın alıyor ve o markanın ürettiği statüye hüküm ediyoruz. Tabii ilgili markanın sahibi olan firma da konsolide bütçesinde bizim ülkemiz dahil birçok ülkeyi hacmi ile geride bırakıyor.
Kreatif endüstriler hayatın tüm yaratıcı süreçlerini kapsar. Geleceğe yön verir. Futurist düşüncelerin dahi temelinde büyük bir fikir ve muazzam bir hayal gücü vardır. Düşünsenize dün Jetgiller’in uçan arabalarını izleyerek büyüyen bizler, kendi ülkemizde Cezeri uçan arabayı konuşuyor, deneyim üretiyor, araştırıyor ve geliştiriyoruz.
Peki nedir bu kreatif endüstri? Kimdir bu kreatifler?
Ne iş yaparlar?
Kreatif endüstriler, endüstri mensuplarının içselleştirdiği kültürler ve disiplinlerle iç dünyalarında oluşan zeminin ürettiği yaratıcı fikirleri, bazen bir rölyefte bazen bir piyeste, bazen dizi veya filmde bazen bir fotoğraf karesinde bazen de bir reklamda uygular.
Kreatif insanların en büyük özellikleri toplumları iyi gözlemlemek ve toplumların reaksiyonlarını iyi benimsemektir. Bu iç gözlem o an çalıştıkları kök konuyu hangi fikir ve düzlemde anlatacaklarını belirler. Aslında kök konu ile alakalı olarak toplum neyi duymak istediğini, nasıl anlayacağını kreatöre anlatır.
İyi bir kreatör bütün profesyonelliğini toplumun duymak, görmek ve izlemek istediği ile birleştirdiği anda hayal kurmaya başlar. İyi olan fikir aslında saniyeler içerisinde üretilmiş binlercesi ile ilk başta aynıdır. Ancak daha hızlı koşar, daha sağlamdır, daha inatçıdır. Kazanır yarışı. İşte o andan itibaren o dünyaya sattığımız dizi, film, tablo, reklam, fotoğraf, roman, deneyim tasarımları, endüstriyel tasarımlar gibi birçok fikir bazlı sanat eseri hayranlıkla ve büyük bir katma değerle izlenmeye, dinlenmeye ve içselleştirilmeye başlanır. Hedef kitle eserin karşısında bazen kahkahalar atar, bazen hıçkırıklarına boğulur, bazen kendisi ile empati kurar ama ne olursa olsun iyi fikrin içerisinde kendini bulur.
Dünyada yaklaşık 250 milyar doları bulan kreatif endüstriler, Türkiye’de ise takriben yıllık 25 milyar dolarlık hacim üretmektedir. Şöyle genel geçer bir tahlil yaptığımızda dünya ülkeleri arasından Türkiye toplam hacmin neredeyse yüzde 10’nunu tek başına üretmiştir. Tabi beyin dediğimiz harikulade organ muhakeme ile çalışır. Şimdi bu hacmi tek bir örnek ile muhakeme etmek istiyorum. Türkiye’nin kreatif endüstrilerindeki hacmi ile her yıl ortalama 13 adet Yavuz Sultan Selim Köprüsü üretebiliriz.
Reklam, şarkı sözü yazarlığı, ilim-edebiyat yazarlığı, tiyatro sanatçıları, dans sanatçıları, fotoğraf sanatçıları, mimarlar, plastik sanatçılar, deneyim tasarımcıları, moda tasarımcıları, endüstriyel tasarımcılar, sahne performans sanatçıları, dijital oyun tasarımcıları ve dijital sanatçılar gibi onlarca alt sektörü buluşturan kreatif endüstrilerin tüm dünyadaki temel sorunlarından biri; gözlem yeteneği gelişmiş, toplumları anlayabilen ve sanat üretebilen kreatif insan gücünün az yetişmesidir.
Kendini donatmış, disiplinleri öğrenmiş, sektörü içselleştirmiş, yetenekli ve becerikli insan gücüne çok ihtiyaç var. Hatta diğer sektörlere nazaran çok daha büyük ihtiyaç var.
Bir iş insanı olarak, birden fazla sektörle iş birliği içerisindeyim. İnsan gücüne bağımlı olan ve bu bağımlılığı neredeyse hiç bitmeyecek yegane sektör kreatif endüstrilerdir. Bu sektörde makinalaşamazsınız.
Çünkü makinaların duyguları yoktur. Kolay kolay bu yetiyi kazanacak gibi de görünmüyorlar.
Keza Yapay Zeka üzerine de çalıştığımız birçok konuda, hiçbir makina öğrenmesinin veya algoritmanın insanların anlık duygu ve hislerini net olarak analiz edebildiğine henüz rastlayamadım.
Dünya üzerinde fikir ihracatı ile bu denli hacim üretmişken, toplumların birbirini anlayabilmesini sağlayan neredeyse yegane alan olan ve dahası geçmiş ile bugünümüzü birleştirerek bize yol gösteren sanatsal çalışma alanlarının bütününü kapsayan kreatif endüstriler, dünyanın ve ülkemizin fark yaratan, değer oluşturan kıymetli gücü olmaya devam edecek.
Kendi benliğinde sanatı hisseden, sanatta buluşabileceğimiz ve sanatı tercih eden her gencimizin önce yeteneklerine ardından eğitimine müthiş önem vermekle mükellefiz. Çünkü Pablo Picasso, çocuklarda sanat eğiliminin nasıl korunması gerektiği sorusuna şu yanıtı veriyor: “Tüm çocuklar sanatçı doğar; zorluk büyüdükçe sanatçı kalabilmeyi başarmaktır.” Bazılarına göre yaratıcılık doğuştan gelir; koşullar ne olursa olsun yaratıcılık kaybolmaz; ne var ki sürekli olarak beslenmesi gerekir. Bu nedenle şahsımın da üyesi olduğu Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Kreatif Endüstriler Meclisinin bu alandaki projesi KEYCOT’un ülkemize büyük fayda üreteceğini hissediyor ve Sektör Meclis üyeleri ile Başkanı Ata Kavame’nin böyle bir konuyu dert edinip KEYCOT projesini üretmesinden ve hayata geçme sürecindeki disiplinli çalışmasından ötürü tekrar tebrik ediyorum.
Sanatla buluşalım, sanatta var olalım, sanat için çalışalım.